Ders 1: Öncelikle ata sporunun öğelerini tanıyalım:
Pehlivan:
Tabii önce güreşecek iki pehlivan bulmamız gerekir. Eskiden pehlivan olmak hakikaten özel bir olaydı. Günümüzde artık minder güreşinin de olması durumları karıştırdı. Şimdilerde pehlivan olan kişilerin (özellikle gençlerden bahsediyorum) çoğu minderci. Kışın minder turnuvalarına katılıp yazın para kazanmak için yağlı güreş yapıyorlar. 2004 Kırkpınar Başpehlivanı ve milli güreşçi Recep Kara'nın 'Çayır olmasa aç kalırdık' sözü bu durumu iyi kanıtlıyor zaten.
Sadece yağlı güreş yapanlar genelde başpehlivanlık kategorisinde olanlar kişiler (Ahmet Taşçı, Mehmet Yılmaz, Hasan Tuna vb.). Dünya ve olimpiyat şampiyonları, federasyondan izin alarak başa güreşebiliyorlar. Recep Kara, Şaban Yılmaz, Ömer Arslantaş (eskilerden Mehmet Güçlü)minderden çayıra geçen ve başarılı olan isimler.
Pehlivan kelimesi farsça, 'pehlevan'dan gelme. Aynı zamanda yanlış bir şekilde kadın ismi olarak kullanılan 'Neriman' da aslında pehlivan demek. Bizde pehlivan lafı 'iri yarı güçlü kişi' anlamında da kullanılır. Ancak sivil hayatta yalnızca minder güreşçilerinin dışarıda güreşçi oldukları çok belli olur. (Şişik koltuklar, kalın ense, kırık kulaklar, aşırı gelişmiş kaslar vb). Yağlı güreş mindere göre daha hareketsiz olduğundan kas gelişimi çok farklıdır, pehlivanların vücutlarında yağ oranı daha fazladır. Bu nedenle özellikle üst boylarda güreş tutanların pek çoğu sizin-benim gibi insanlardır. El enseler nedeniyle oluşan kulak kıkırdağı kırılması ise yağlı güreşte, minder güreşine oranla çok daha azdır.
Özellikle başpehlivanların tek mesleği güreşmektir ancak bunun istisnaları da mümkün. Ömer Arslantaş mesela İzmit BB Güreş Takımı'nın antrenörüydü. Fevzi Çakır Balıkesir'de makine mühendisi, sanayide bir yerde müdürlük yapıyor, Ali Bulut Kırıkkale Ünv'de öğretim görevlisiydi, Kadir Ergin de Kristal Kola'da çalışıyordu yanlış hatırlamıyorsam. Ayrıca bulundukları yerin belediyesi için güreşen pehlivanlar o belediyelerde işçi olarak gösterilip maaş da alıyor.
Ancak alt boylarda profesyonellik daha düşük çünkü gelirleri daha az olabiliyor. (Yalı güreşte pehlivanların kazancı konusuna sonra değineceğiz)
Kispet:
Pehlivanları bulduk, sırada onlara ne giydireceğimiz var. Kispet adı verilen deri pantolonlar (farsça giyisi anlamına gelen kisve'den gelir) yağlı güreşin başlıca malzemesidir. Eskiden dana ve malak derisinden yapılıyordu ve yağ çektğinde bir kispet 13 kilo falan geliyordu. Ancak artık vidala adı verilen derilerle kispet yapılıyor ve bunun ağırlığı 5 kilo kadar.
Kispet bir pehlivanın oyun yapması için çok önemli. Paça-kazık-kasnak oyunları kispetten tutularak yapılır. Bu nedenle özellikle paçalar iyi bağlanmalı. Kispet'in özellikle kasnak kısmı çok serttir, bağlamak bayağı güç gerektirir. İşte bu noktada göbekli olmak büyük avantaj çünkü o zaman vücudunuz kispete tam oturur. Yağsız bir karnınız varsa kispette daha fazla boşluk olur, daha fazla oyun verirsiniz. Kasnak çok sert deridendir ancak baldırları ve bacakları saran kısımlar daha yumuşaktır.
Kullanılmadığı zaman kispet son derece serttir. Bu nedenle güreş öncesi yağlamanız gerekebilir. Ayrıca duruma göre kispetin kolayca geçmesi için vücudunuzun belli kısımlarını da yağlamanız gerekebiliyor. Bir keresinde kendi pehlivanının kispeti bir türlü giyemeyeşini acıyla izleyen bir antrenörün yanındakine dönerek 'Kispet giymek bir sanattır' demesini unutamam. (Gerçi çocuk da eksta beceriksizdi ya neyse).
Kispet giydikten sonra pehlivan kispetin içini, özellikle vücudun kasık kısımlarını iyice yağlar. Bu hem kazık oyunlarında rakibin işini zorlaştırır hem de sert deriden mamul kispetin vücudu tahriş etmesi engellenir.
Bir de bazı yağlı güreş turnuvalarında yeşil pantolonlu pehlivanlar görürsünüz. Ona pırpıt denir. Pırpıt, daha çok Karadeniz ve Doğu Anadolu'da yapılan karakucak güreşinin (yağlı güreşin yağsız versiyonu) pantolonudur. Alt boydaki pehlivanlar genelde pırpıt giyer. Pırpıt giyenler yüzde 99.9 ya minderci veya karakucakçı ya da bu spora yeni başlamış kişilerdir. Bir de kıspete gçre çok daha ucuzdur. Bir pırpıt 150 YTL deseniz kispet minimum 300 YTL'ye mal olur. Ancak deste büyük boydan itibaren kispet kullanımı şarttır. Pırpıta falan izin yoktur.
Yağ (lanmak):
Kispet giydikten sonra sıra yağlamaya geldi. Esasında yağlı güreşte mutlaka zeytinyağı kullanmak gerekir. Bunu nedeni zeytinyağının asit oranının düşük olması ve pehlivanların gözlerini yakmamasının yanısıra terle reaksiyona giren zeytinyağının bir yıkamada vücuttan kolaylıkla atılabilmesidir. Ayrıca cilt için çok yararlıdır ve aşırı güneş altında vücudunuza maksimum koruma sağlar.
Ancak Türkiye'de koşullar belli. Hemen hemen her turnuvada en ucuz yağlar kullanılır ki bu genelde ayçiçek yağıdır. (Karışık yemeklik yağ kullanıldığını da gördüm). Kırkpınar'da kaliteli zeytin yağı kullanılıyor. Ayçiçek yağı gözü yakmasının yanısıra vücuttan da daha zor çıkıyor.
Yağlanmanın da belli bir rütüeli var aslında. Önce sağ elle sol taraf yağlanır, sonra tersi yapılır. Daha sonra da rakibin sırtı yağlanır.
Yağlı güreşin belki de en tatsız yeri yıkanma faslı sanıyorum. Ben pek çok turnuvada doğru dürüst yıkanma yeri görmedim. Sıcak su zaten yok gibi. Genelde bir itfaye arabası yanaşmış oluyor, ya da 3-5 çeşme oluyor, hortumun ucundan yıkanıyor pehlivanlar. Banyo olayına bir tek Kırkpınar'da rastladım, ama başka illerde de olabilir tabi.
Cazgır:
Pehlivanları halka takdim eden, güreş öncesi manilerle onları ve seyircileri havaya sokan kişidir. Biliyorsunuz Türkçede 'cazgır gibi' bir deyim vardır, çok konuşanlara denir. Hakikaten de meydan da en çok konuşan kişi cazgırdır. Cazgırların manilerini dinlemek oldukça eğlencelidir ancak sürekli yağlı güreşleri takip eden bir insansanız bir yerden sonra rutin gelebiliyor çünkü yıllardır sürekli aynı maniler tekrarlanıp duruyor. Repertuar konusunda maalesef bizim cazgırlar biraz tembel.
Türkiye'nin en tanınmış kişisi, aynı zamanda Kırkpınar Başcazgırı olan Şükrü Kayabaş. Kendini bu müesseseye adamış olan Kayabaş 70'lerin başından beri herhalde bu işi yapıyor. Ancak site olarak bizim kişisel favorimiz, Kayabaş'ın çırağı İnegöllü Pele Mehmet. Adam hakikaten süper yapıyor işi, tam havaya sokuyor izleyenleri, kendisi de havaya giriyor. Ancak elinde mikrofonla bazen olmayacak şeyleri de konuşuyor. 'Yahu aslanım susadık bir su getirin' şeklinde...! Bir de Silivrili bir cazgır var 66 yaşında. Sevimli sempatik bir adamcağız ancak hava atmayı çok seviyor. Kağıthane'de kaç senedir buna genelde başaltı finalini sunduruyorlar. Sunduktan sonra davul-zurna ekibini ne alıp yanına sahayı turluyor, turlarken de 'sizler bizim velinimetimizsiniz' der hep. Ancak 2005'te buna tur attırmamışlardı, 'sırası mı dayı' babından.
Davul-Zurna
Davul-zurna olmadan yağlı güreş kesinlikle olmaz. Herhalde müzikle yapılan ender sporlardandır yağlı güreş. Hem ayrı bir güzellik katıyor hem de mesela sporcuların seslerini falan duymuyorsunuz. (Pehlivanların nefes almalarını dinlemek çok da hoş değil açıkçası.) Güreşlerin temposuna göre hızlı veya yavaş çalarlar. Genelde davul-zurna ekipleri Edirneli Romanlardan oluşuyor. Bunlar meydanın kenarında sandalyelere oturup bir yandan da çalıyorlar. Arada ayağa kalkarlar başkan, ağa falan geldiği zaman. 2006 Kırkpınar'da davul-zurna grubu CHP'li Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ün tribününün önüne gidip çalımıştı, daha sonra sıkı Baykal'cı olan CHP'li Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi bunu odaya çekip tartaklamıştı.
Ağa
Yağlı güreşleri himaye eden kişi. Eskiden güreşlerin tüm masrafını falan ağalar karşılarmış ancak şimdi belediyeler var, ağalık daha sembolik bir hal aldı. O yörenin tanınmış iş adamları ağa oluyor genelde. Açık artırma sonucu ağalığı alan kişi bedelini belediyeye ödüyor. Belediye de yine güreşlerin masraflarını karşılıyor. Ancak ağalık bedeli her zaman masrafı karşılamaz, en büyük örnek Kırkpınar. Edirne Belediyesi her sene güreşlerden sonra zarar açıklıyor. (Ki Türkiye'de seyircilerin para vererek girdiği nadir yağlı güreş turnuvalarındandır Kırkpınar)
Ancak Kırkpınar ağalığı bir kişi için gerçekten büyük bir reklam ve itibar kaynağıdır. Bu nedenle alaksız, güreşten anlamayan kişiler de ağa olabiliyor. Türkiye'de ağa diyince aklan gelen ilk isim Mustafa Saruhan'dır bizce. Kırkpınar ağalığı da yapmıştır, Çanakkale-Balıkesir taraflarında bir yerde halen ağalık yapıyor. Güreşten çok iyi anlayan ve söylendiğine göre yılda güreşiçin 300 bin YTL'ye yakın para harcayan Saruhan birçok pehlivanı da himaye ediyor. Rahmetli Hüseyin Şahin, Alper Yazoğlu, Emin Doğan yağlı güreşin önemli ağalarından. Şimdiki Kırkpınar Ağası Adem Tüysüz ise sanırım ayrı bir yazı konusu olur, ilginç bir insan kendileri...
Şalapur Bezi
Hakemlerin bellerine bağlı kuşaklarda sakladığı, pehlivanların gözüne yağ kaçtıklarında onlara verdikleri, biraz bandaj bezini anımsatan beyaz bez parçaları. Ancak Kırkpınar ve büyük turnuvalarda kullanılıyor sadece. Ufak turnuvalarda kağıt peçete kullanılıyor artık.
Altın Kemer
Kırkpınar başpehlivanına verilen oldukça değerli bir ödüldür. Ancak kemer pehlivanda emanettir. Bir sene boyunca o kemerle değişik yerlerde gezer, havasını atar, sonra yeni Kırkpınar'da belediyeye emanet eder. Üst üste üç kez kazanması halinde kemer o zaman ebediyen o pehlivanın olur.
Bununla beraber artık önemli yerel yağlı güreş turnuvaları da artık altın kemer vermeye başladı (Elmalı, Bahçelievler vb.) Onlarda da üst üste 3 kez kazanan kemeri götürüyor.
Pehlivan:
Tabii önce güreşecek iki pehlivan bulmamız gerekir. Eskiden pehlivan olmak hakikaten özel bir olaydı. Günümüzde artık minder güreşinin de olması durumları karıştırdı. Şimdilerde pehlivan olan kişilerin (özellikle gençlerden bahsediyorum) çoğu minderci. Kışın minder turnuvalarına katılıp yazın para kazanmak için yağlı güreş yapıyorlar. 2004 Kırkpınar Başpehlivanı ve milli güreşçi Recep Kara'nın 'Çayır olmasa aç kalırdık' sözü bu durumu iyi kanıtlıyor zaten.
Sadece yağlı güreş yapanlar genelde başpehlivanlık kategorisinde olanlar kişiler (Ahmet Taşçı, Mehmet Yılmaz, Hasan Tuna vb.). Dünya ve olimpiyat şampiyonları, federasyondan izin alarak başa güreşebiliyorlar. Recep Kara, Şaban Yılmaz, Ömer Arslantaş (eskilerden Mehmet Güçlü)minderden çayıra geçen ve başarılı olan isimler.
Pehlivan kelimesi farsça, 'pehlevan'dan gelme. Aynı zamanda yanlış bir şekilde kadın ismi olarak kullanılan 'Neriman' da aslında pehlivan demek. Bizde pehlivan lafı 'iri yarı güçlü kişi' anlamında da kullanılır. Ancak sivil hayatta yalnızca minder güreşçilerinin dışarıda güreşçi oldukları çok belli olur. (Şişik koltuklar, kalın ense, kırık kulaklar, aşırı gelişmiş kaslar vb). Yağlı güreş mindere göre daha hareketsiz olduğundan kas gelişimi çok farklıdır, pehlivanların vücutlarında yağ oranı daha fazladır. Bu nedenle özellikle üst boylarda güreş tutanların pek çoğu sizin-benim gibi insanlardır. El enseler nedeniyle oluşan kulak kıkırdağı kırılması ise yağlı güreşte, minder güreşine oranla çok daha azdır.
Özellikle başpehlivanların tek mesleği güreşmektir ancak bunun istisnaları da mümkün. Ömer Arslantaş mesela İzmit BB Güreş Takımı'nın antrenörüydü. Fevzi Çakır Balıkesir'de makine mühendisi, sanayide bir yerde müdürlük yapıyor, Ali Bulut Kırıkkale Ünv'de öğretim görevlisiydi, Kadir Ergin de Kristal Kola'da çalışıyordu yanlış hatırlamıyorsam. Ayrıca bulundukları yerin belediyesi için güreşen pehlivanlar o belediyelerde işçi olarak gösterilip maaş da alıyor.
Ancak alt boylarda profesyonellik daha düşük çünkü gelirleri daha az olabiliyor. (Yalı güreşte pehlivanların kazancı konusuna sonra değineceğiz)
Kispet:
Pehlivanları bulduk, sırada onlara ne giydireceğimiz var. Kispet adı verilen deri pantolonlar (farsça giyisi anlamına gelen kisve'den gelir) yağlı güreşin başlıca malzemesidir. Eskiden dana ve malak derisinden yapılıyordu ve yağ çektğinde bir kispet 13 kilo falan geliyordu. Ancak artık vidala adı verilen derilerle kispet yapılıyor ve bunun ağırlığı 5 kilo kadar.
Kispet bir pehlivanın oyun yapması için çok önemli. Paça-kazık-kasnak oyunları kispetten tutularak yapılır. Bu nedenle özellikle paçalar iyi bağlanmalı. Kispet'in özellikle kasnak kısmı çok serttir, bağlamak bayağı güç gerektirir. İşte bu noktada göbekli olmak büyük avantaj çünkü o zaman vücudunuz kispete tam oturur. Yağsız bir karnınız varsa kispette daha fazla boşluk olur, daha fazla oyun verirsiniz. Kasnak çok sert deridendir ancak baldırları ve bacakları saran kısımlar daha yumuşaktır.
Kullanılmadığı zaman kispet son derece serttir. Bu nedenle güreş öncesi yağlamanız gerekebilir. Ayrıca duruma göre kispetin kolayca geçmesi için vücudunuzun belli kısımlarını da yağlamanız gerekebiliyor. Bir keresinde kendi pehlivanının kispeti bir türlü giyemeyeşini acıyla izleyen bir antrenörün yanındakine dönerek 'Kispet giymek bir sanattır' demesini unutamam. (Gerçi çocuk da eksta beceriksizdi ya neyse).
Kispet giydikten sonra pehlivan kispetin içini, özellikle vücudun kasık kısımlarını iyice yağlar. Bu hem kazık oyunlarında rakibin işini zorlaştırır hem de sert deriden mamul kispetin vücudu tahriş etmesi engellenir.
Bir de bazı yağlı güreş turnuvalarında yeşil pantolonlu pehlivanlar görürsünüz. Ona pırpıt denir. Pırpıt, daha çok Karadeniz ve Doğu Anadolu'da yapılan karakucak güreşinin (yağlı güreşin yağsız versiyonu) pantolonudur. Alt boydaki pehlivanlar genelde pırpıt giyer. Pırpıt giyenler yüzde 99.9 ya minderci veya karakucakçı ya da bu spora yeni başlamış kişilerdir. Bir de kıspete gçre çok daha ucuzdur. Bir pırpıt 150 YTL deseniz kispet minimum 300 YTL'ye mal olur. Ancak deste büyük boydan itibaren kispet kullanımı şarttır. Pırpıta falan izin yoktur.
Yağ (lanmak):
Kispet giydikten sonra sıra yağlamaya geldi. Esasında yağlı güreşte mutlaka zeytinyağı kullanmak gerekir. Bunu nedeni zeytinyağının asit oranının düşük olması ve pehlivanların gözlerini yakmamasının yanısıra terle reaksiyona giren zeytinyağının bir yıkamada vücuttan kolaylıkla atılabilmesidir. Ayrıca cilt için çok yararlıdır ve aşırı güneş altında vücudunuza maksimum koruma sağlar.
Ancak Türkiye'de koşullar belli. Hemen hemen her turnuvada en ucuz yağlar kullanılır ki bu genelde ayçiçek yağıdır. (Karışık yemeklik yağ kullanıldığını da gördüm). Kırkpınar'da kaliteli zeytin yağı kullanılıyor. Ayçiçek yağı gözü yakmasının yanısıra vücuttan da daha zor çıkıyor.
Yağlanmanın da belli bir rütüeli var aslında. Önce sağ elle sol taraf yağlanır, sonra tersi yapılır. Daha sonra da rakibin sırtı yağlanır.
Yağlı güreşin belki de en tatsız yeri yıkanma faslı sanıyorum. Ben pek çok turnuvada doğru dürüst yıkanma yeri görmedim. Sıcak su zaten yok gibi. Genelde bir itfaye arabası yanaşmış oluyor, ya da 3-5 çeşme oluyor, hortumun ucundan yıkanıyor pehlivanlar. Banyo olayına bir tek Kırkpınar'da rastladım, ama başka illerde de olabilir tabi.
Cazgır:
Pehlivanları halka takdim eden, güreş öncesi manilerle onları ve seyircileri havaya sokan kişidir. Biliyorsunuz Türkçede 'cazgır gibi' bir deyim vardır, çok konuşanlara denir. Hakikaten de meydan da en çok konuşan kişi cazgırdır. Cazgırların manilerini dinlemek oldukça eğlencelidir ancak sürekli yağlı güreşleri takip eden bir insansanız bir yerden sonra rutin gelebiliyor çünkü yıllardır sürekli aynı maniler tekrarlanıp duruyor. Repertuar konusunda maalesef bizim cazgırlar biraz tembel.
Türkiye'nin en tanınmış kişisi, aynı zamanda Kırkpınar Başcazgırı olan Şükrü Kayabaş. Kendini bu müesseseye adamış olan Kayabaş 70'lerin başından beri herhalde bu işi yapıyor. Ancak site olarak bizim kişisel favorimiz, Kayabaş'ın çırağı İnegöllü Pele Mehmet. Adam hakikaten süper yapıyor işi, tam havaya sokuyor izleyenleri, kendisi de havaya giriyor. Ancak elinde mikrofonla bazen olmayacak şeyleri de konuşuyor. 'Yahu aslanım susadık bir su getirin' şeklinde...! Bir de Silivrili bir cazgır var 66 yaşında. Sevimli sempatik bir adamcağız ancak hava atmayı çok seviyor. Kağıthane'de kaç senedir buna genelde başaltı finalini sunduruyorlar. Sunduktan sonra davul-zurna ekibini ne alıp yanına sahayı turluyor, turlarken de 'sizler bizim velinimetimizsiniz' der hep. Ancak 2005'te buna tur attırmamışlardı, 'sırası mı dayı' babından.
Davul-Zurna
Davul-zurna olmadan yağlı güreş kesinlikle olmaz. Herhalde müzikle yapılan ender sporlardandır yağlı güreş. Hem ayrı bir güzellik katıyor hem de mesela sporcuların seslerini falan duymuyorsunuz. (Pehlivanların nefes almalarını dinlemek çok da hoş değil açıkçası.) Güreşlerin temposuna göre hızlı veya yavaş çalarlar. Genelde davul-zurna ekipleri Edirneli Romanlardan oluşuyor. Bunlar meydanın kenarında sandalyelere oturup bir yandan da çalıyorlar. Arada ayağa kalkarlar başkan, ağa falan geldiği zaman. 2006 Kırkpınar'da davul-zurna grubu CHP'li Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ün tribününün önüne gidip çalımıştı, daha sonra sıkı Baykal'cı olan CHP'li Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi bunu odaya çekip tartaklamıştı.
Ağa
Yağlı güreşleri himaye eden kişi. Eskiden güreşlerin tüm masrafını falan ağalar karşılarmış ancak şimdi belediyeler var, ağalık daha sembolik bir hal aldı. O yörenin tanınmış iş adamları ağa oluyor genelde. Açık artırma sonucu ağalığı alan kişi bedelini belediyeye ödüyor. Belediye de yine güreşlerin masraflarını karşılıyor. Ancak ağalık bedeli her zaman masrafı karşılamaz, en büyük örnek Kırkpınar. Edirne Belediyesi her sene güreşlerden sonra zarar açıklıyor. (Ki Türkiye'de seyircilerin para vererek girdiği nadir yağlı güreş turnuvalarındandır Kırkpınar)
Ancak Kırkpınar ağalığı bir kişi için gerçekten büyük bir reklam ve itibar kaynağıdır. Bu nedenle alaksız, güreşten anlamayan kişiler de ağa olabiliyor. Türkiye'de ağa diyince aklan gelen ilk isim Mustafa Saruhan'dır bizce. Kırkpınar ağalığı da yapmıştır, Çanakkale-Balıkesir taraflarında bir yerde halen ağalık yapıyor. Güreşten çok iyi anlayan ve söylendiğine göre yılda güreşiçin 300 bin YTL'ye yakın para harcayan Saruhan birçok pehlivanı da himaye ediyor. Rahmetli Hüseyin Şahin, Alper Yazoğlu, Emin Doğan yağlı güreşin önemli ağalarından. Şimdiki Kırkpınar Ağası Adem Tüysüz ise sanırım ayrı bir yazı konusu olur, ilginç bir insan kendileri...
Şalapur Bezi
Hakemlerin bellerine bağlı kuşaklarda sakladığı, pehlivanların gözüne yağ kaçtıklarında onlara verdikleri, biraz bandaj bezini anımsatan beyaz bez parçaları. Ancak Kırkpınar ve büyük turnuvalarda kullanılıyor sadece. Ufak turnuvalarda kağıt peçete kullanılıyor artık.
Altın Kemer
Kırkpınar başpehlivanına verilen oldukça değerli bir ödüldür. Ancak kemer pehlivanda emanettir. Bir sene boyunca o kemerle değişik yerlerde gezer, havasını atar, sonra yeni Kırkpınar'da belediyeye emanet eder. Üst üste üç kez kazanması halinde kemer o zaman ebediyen o pehlivanın olur.
Bununla beraber artık önemli yerel yağlı güreş turnuvaları da artık altın kemer vermeye başladı (Elmalı, Bahçelievler vb.) Onlarda da üst üste 3 kez kazanan kemeri götürüyor.
5 yorum:
selamlar size bir sorum olacak..
Yağlı güreşte, güreşin başlamasıyla birlikte pehlivanları hırslandırmak için çalınan davul havasına ne ad verilir?
cevaplarsaniz sevinirim...
nasıl baş pehlıvan olunur kaç güreş kazanılmalı??
Pehlivan olmak istiyorum kendime güveniyorum
Pehlivan olmak için ne yapmalıyım nasıl bir yol izlemeliyim kendime güveniyorum
Pehlivan olmak için ne yapmam gerekiyor kendime güvenim sonsuz
Yorum Gönder