7 Temmuz 2008 Pazartesi

Halil Delice'den enfes bir yazı


Türkiye Gazetesi'nin güreş yazarı, Kırkpınar ustası Halil Delice, Kırkpınar sonrası 'güçlüyken adil olmak' başlığıyla son derece güzel bir yazı kaleme almış. Delice hem yazısında peşrevin anlamından bahsederken, artık günümüzde ermeydanlarında sık sık görülen aşırı galibiyet sevinçlerinden bahsediyor...


3 Temmuz Perşembe günü Trakya Üniversitesi tarafından düzenlenen sempozyumda, “Türkün Dünya Görüşünün Aynası Peşrev” konulu tebliği sunduk. Bu tebliğde çok şeyler anlattık, hem de bu güne kadar söylenmemiş şeyleri. İnşallah bunları haber haline getireceğiz. Kırkpınar’da yeni uygulamaya konulan “kura ile galibi belirleme” kuralını bundan sonraki yazımızda inceleyeceğiz.


Bugün, peşrevde çok güzel dile getirilen günümüz insanlığının en büyük derdi “Güçlüyken adil olmak” konusuna temas etmek istiyoruz.En zor şey güçlüyken adil olmak, var iken dağıtabilmektir. Ecdat bunu çok iyi bildiğinden, bir vatan ediniş destanı olan Kırkpınar yağlı güreşlerinin en önemli öğesi olan peşrevde bu gerçeği dile getirmiş. Pehlivanlar cazgırın duasını bitirip, “Hep birlikte şu aslanlara diyelim maşallah” demesiyle, kartalın kanat çırpmasını, kurdun hedefe atılmasını, okun yeni ufuklara uçmasını, kır atın şahlanmasını andırır şekilde, peşreve, çırpınmağa başlarlar.


Bu esnada gözleri sağ baştaki pehlivandadır. Ondan işaret gelince üç adım geri, daha sonra üç adım ileri yürürler ve sağ dizi üzerine çökerler. Üç adım geri gitmek, Hak, adalet, aşk karşısında boynumuz kıldan ince; üç adım ileri gitmek de, hedefimiz, amacımız, şehitlik, hakkın rızası, insanların duası manasındadır.Daha sonra da sağ elini toprağa dokundurduktan sonra üç defa, dizine, dudaklarına ve başına götürürler. Bu, “Ey pehlivan, gücün ve ustalığınla mağrur olma... Topraktan geldin, yine toprak olacaksın... Sahip bulunduğun nimetlerin hesabını vereceksin... Gücün, ustalığın, malın, rütben, sende emanettir, sana ihsandır. Bunlar mesuliyet demektir... Sahip olduğun bu üstünlükleri hak yolunda kullanıp kullanmadığının hesabını vereceksin” anlamındadır.


İşte günümüz insanının en büyük açmazı budur. Gücü, kuvveti, malı, makamı, bilgiyi, hesabı verilecek emanet bilmemesidir. Eğer bütün bunlar, emanet bilinmezse, gidiş kendini dev aynasında görmeğe, zulmün en karanlığına düşmeğedir.Ecdadımız, buğday başağı gibi ol demiş. Yani gücün, malın, bilgin artıkça, boynun dikilmesin, tam tersi olgunlaşan buğday başağı gibi bükülsün, ‘sahip olduğum bu nimetlerin şükrünü nasıl yerine getiririm’ endişesiyle.


Önceki Kırkpınarlarda galip gelen pehlivanlar bırakın çılgınlar gibi yerinde oynamayı, çok büyük suç işlemiş gibi kıpkırmızı kesilip boynunu büküp, mahcup bir şekilde meydanı terk ederlermiş.Şimdiki pehlivanım diye ortaya çıkanlar bırakın peşrevin söylediklerini bilmeyi, doğru dürüst bir peşrev bile yapmaktan âcizler. Güreşçilerin hiç olmazsa peşrevi gereği gibi yapmaları konusunda titiz olmalıyız. Umulur ki şekilden manaya yol bulunur.Güçlüyken adil olmak çok zordur. Bunu sağlamak için kişinin ya gönül gözünün açılması, ya da gücü kontrol eden idare ve idareyi denetleyen yargının olması gerekir. Günümüzde bütün bunlar gücün kontrolüne girince; mazlumlar, güçsüzler zulüm altında inler olmuş.


İşte bu çok güç işi, güçlüyken adil olmayı, insanlığın son sığınağı Osmanlı gerçekleştirmiş. Ve bu gerçek, dünyadaki bütün mazlumları, milli takımımızın galibiyetine sevindirmiştir. Onlar, milli takımımızda güçlüyken adil olan ecdadımızı, topraktan gelip yine toprak olacak, sahip olduğun üstünlüklerin hesabını vereceksin diyen Kırkpınar geleneğini görmüşlerdir.Kırkpınar alperenlerini, insanlık güçlüyken adil olanları, toprak rahmeti bekliyor.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

etkili ve güzel bir makale... tebrikler