11 Ekim 2007 Perşembe

Yağlı Güreş Tarihi


Belki yapanların bile bilmediği şey, yağlı güreşin kökenidir. Bu konuda birçok tartışma var, hatta güreş otoriteleri bile fikir birliğine varabilmiş değil.
Öncelikle bir konuyu açıklığa kavuşturalım: Yağlı güreşin tarihi ile Kırkpınar'ın tarihi farklıdır. Kırkpınar Yağlı Güreşleri Türkler'in Rumeli'ne geçtiği zamanlarda, yani 1361'de başlamıştır. Ancak o zamanlar yağlı güreşler zaten yapılıyordu. Ancak birçok kaynakta yağlı güreşin yalnızca Kırkpınar'dan ibaret olduğu sanılıyor.
Yağlı güreşin tam olarak ne zaman ortaya çıktığı bilinmemekle birlikte tahmini 12. yüzyılın başlarında, Batı Anadolu'nun fethinden sonra geliştirilmiştir. Türkler o zamana kadar karakucak güreşi yağıyordu. Keçi kılından pırpıtlar giyip, üst çıplak, ayaklarda bot (yada her neyse artık) varken güreş tutuyorlardı.
Bu arada, Batı Anadolu'da insanlar hem güneş hem de sivrisineklerin zararlı etkilerinden korunmak için günlük hayatlarında vücutlarına zeytinyağı sürüyordu. Haliyle güreş müsabakaları yaparken de vücutları yağlı oluyordu.
Yaygın iddia, Türklerin eski yunandan gelen güreşi bizans vasıtasıyla alıp geliştirdikleri yönündedir. Bazı kaynaklarda eski yunanlıların pankriaton isimli güreş türünü yaparken vücutlarını zeytinyağı ve kumla ovdukları belirtilmektedir ancak pankriaton güreş ve dövüş karışımı biraz sert bir spordur ve yağlı güreşin bundan esinlendiği biraz olasılık dışı.
Şurası bir gerçek ki atalarımızın Batı Anadolu'nun Bizanslı yerel halkından esinlendiği tek şey yağlanmak olmuştur. Tabii o zamanlar kafalarından tam olarak ne geçiyordu bilemeyiz ancak yağlanma fikrini orjinal buldukları muhakkak.
Yağlanara güreşmeye karar verildikten sonra tabii olay bunu geliştirmeye geldi. Eski Yunanlılar çıplak güreşirdi, Batı Anadolulular da büyük olasılık dini tesettüre uygun güreşmiyorlardı! Böylece kispet geliştirildi. Çıplak vücuta güreşmek imkansızdı ancak atalarımız islami kurallara göre maksimum çıplaklığı sağladı: Yalnızca göbek altı ve diz altı arasını kispetle örttüler. Yağlanınca meşinleşen dana ve malak derilerinden kapılan kispet bu spora cuk oturdu.
Zamanla yağlı güreş bir ritüel halini aldı. Peşrev işin içine dahil oldu. Tam kesin olmamakla beraber benim şahsi fikrim peşrevin Kırkpınar sonrası eklene eklene gelişme gösterdi. Zaten yağlı güreş, Kırkpınar efsanesi sonrası dini ve milli bir değer kazandı. Özünde bir kültür-fizik ve ısınma hareketleri bütünü olan peşrev aynı zamanda birçok dini alt mesajı da taşıyor ('topraktan geldik toprağa gideceğiz' veya rakibe 'sen benim ustamsın' anlamını ifade eden hareketler vb.)
yağlı güreşteki mevcut birçok öğe Kırkpınar'ın doğuşundan sonra yüzyıllar boyunca gelişerek günümüze geldi ancak yağlı güreşin doğuşu Güneybatı Anadolu'dur. Bu nedenle ki Elmalı Yağlı Güreşleri, kendisinden daha ünlü olan Kırkpınar'a göre daha eskidir.

4 Ekim 2007 Perşembe

Türk Sineması’nda Yağlı Güreş


Türk toplumsal hayatında derin izlere sahip ata sporu yağlı güreşin Türk sinemasında yer almaması elbette düşünülemez. Ancak Japonların güreşi sumonun bırakın ülkedeki yerel sinemada, dünya sinemasındaki yeri göz önüne alındığında yağlı güreşin Türk sinemasındaki yeri yeterli değildir (Dünya sinemasına açamadık zaten halen).

Yağlı güreş genelde arka plan spor olarak çok yer alıyor filmlerimizde. Kahramanlar bir vesile ile güreşleri izlemeye gidiyor, arka planda güreşler yapılırken senaryo akıyor. Mesela Serpil Çakmaklı’nın bir filmindeki babası güreş ağasıydı. Mehmet Güçlü falan da güreşiyordu. Hatta babası güreşten sonra etrafındakilere ‘Yahu o genç çocuğun ismi Mehmet Güçlü müydü? Ezdi rakiplerini’ diyordu.

Pehlivan
Türk sinemasında yağlı güreşin bir numaralı filmi şüphesiz Zeki Ökten’in 1984 yapımı ‘Pehlivan’ı. Başrolünü Tarık Akan’ın oynadığı bu filmde, işsiz kaldıktan sonra yaşamını pehlivan olarak sürdüren Bilal’in hikayesine tanık oluyoruz.
Film, o zamanların pehlivanlarının sıkıntılarını gözler önüne seriyor. Şimdiki gibi kulüpler ve sözleşmeli pehlivanlık yok, pehlivan kispetini alıp köy köy geziyor.

Filmin son 25 dakikalık kısmı 1984’ün Kırkpınar’ında geçiyor. Son derece güzel ve akıcı güreş sahneleri var. Ancak yağlı güreşten bihaber bir kitleye hitap ettiğinden yönetmen Zeki Ökten biraz ‘hile’ yapmaktan geri kalmamış. Mesela ilk gün güreşen bir çifti filmde ikinci gün de güreşirken görüyoruz! Tamam filmde de güreşler üç gün sürüyor, orada gerçekçiliği yakalamışlar ancak üçüncü gün bile çayır dopdolu! Ancak dediğimiz gibi görsel anlamda gerçekten başarılı.

Gelelim oyuncu performanslarına. Zaman, bir aktörün bir yılda onlarca film çektiği zamanlar. Sanırım bu nedenle Tarık Akan rolüne çalışacak zamanı bulamamış. Her ne kadar filmin güreş danışmanı başçazgır Şükrü Kayabaş olsa bile Tarık Akan’ın güreş sahneleri son derece amatörce. Rakiplerini ancak sarma ve kleyle yenebiliyor. Ha bir de rakibin müthiş yardımı bir şak kündesiyle! Filmde Tarık Akan’ın ustası rolündeki rahmetli Yaman Okay daha da kötü. Paça-kasnak alıp kendi çırağını süremeyen bir usta pehlivan izliyoruz! (Bu arada Tarık Akan’ın tek yağlı güreş performansı bu değildir. Bir komedi filminde Hulusi Kentmen’le yağlı güreş yapar ve fena yenilir. Söz konusu filmde güreş delisi zeytinyağı kralına yaranmak için Filiz Nurullah’ın torunu olduğunu söyler, sonra bir gün Kentmen’le güreşmek durumunda kalır)

Yapılırken üzerinde pek durulmamış havası verse bile şüphesiz Pehlivan, Türk yağlı güreşinin beyaz perdedeki en önemli temsilcisi durumunda.

Züğürt Ağa
Tamam konu ağalık, köy ve kent yaşamı arasındaki farklılıklar olsa bile Züğürt Ağa’nın yan konularından biri yağlı güreş. Yağlı güreşin bilinmediği Güneydoğu’da Haraptar’ın ağası, askerde öğrendiği yağlı güreşi köyünde yapar. Filmde 2 güreş izleriz. Açıkçası Şener Şen’in pehlivanlığı Tarık Akan’dan daha iyi. Filmde şikeli güreşlere güzel bir gönderme var.

Tosun Paşa
Gerçi yağlı güreşle biraz dalgasını geçse de Türk sinemasının en unutulmaz güreş performansı bu filmde yapılır. Daha doğrusu yağsız güreş demeliyiz. Dikkat edilirse Şener Şen kepçeyle yağ dökmez, kepçe boştur. Kispetler de gerçek kispet değil, son derece kalitesiz deri pantolonlardır. Defalarca sırtı yere gelmesine karşın Tosun Paşa sonunda kazanır!

Efkan BUCAK
4 Ekim 2007