Belki yapanların bile bilmediği şey, yağlı güreşin kökenidir. Bu konuda birçok tartışma var, hatta güreş otoriteleri bile fikir birliğine varabilmiş değil.
Öncelikle bir konuyu açıklığa kavuşturalım: Yağlı güreşin tarihi ile Kırkpınar'ın tarihi farklıdır. Kırkpınar Yağlı Güreşleri Türkler'in Rumeli'ne geçtiği zamanlarda, yani 1361'de başlamıştır. Ancak o zamanlar yağlı güreşler zaten yapılıyordu. Ancak birçok kaynakta yağlı güreşin yalnızca Kırkpınar'dan ibaret olduğu sanılıyor.
Yağlı güreşin tam olarak ne zaman ortaya çıktığı bilinmemekle birlikte tahmini 12. yüzyılın başlarında, Batı Anadolu'nun fethinden sonra geliştirilmiştir. Türkler o zamana kadar karakucak güreşi yağıyordu. Keçi kılından pırpıtlar giyip, üst çıplak, ayaklarda bot (yada her neyse artık) varken güreş tutuyorlardı.
Bu arada, Batı Anadolu'da insanlar hem güneş hem de sivrisineklerin zararlı etkilerinden korunmak için günlük hayatlarında vücutlarına zeytinyağı sürüyordu. Haliyle güreş müsabakaları yaparken de vücutları yağlı oluyordu.
Yaygın iddia, Türklerin eski yunandan gelen güreşi bizans vasıtasıyla alıp geliştirdikleri yönündedir. Bazı kaynaklarda eski yunanlıların pankriaton isimli güreş türünü yaparken vücutlarını zeytinyağı ve kumla ovdukları belirtilmektedir ancak pankriaton güreş ve dövüş karışımı biraz sert bir spordur ve yağlı güreşin bundan esinlendiği biraz olasılık dışı.
Şurası bir gerçek ki atalarımızın Batı Anadolu'nun Bizanslı yerel halkından esinlendiği tek şey yağlanmak olmuştur. Tabii o zamanlar kafalarından tam olarak ne geçiyordu bilemeyiz ancak yağlanma fikrini orjinal buldukları muhakkak.
Yağlanara güreşmeye karar verildikten sonra tabii olay bunu geliştirmeye geldi. Eski Yunanlılar çıplak güreşirdi, Batı Anadolulular da büyük olasılık dini tesettüre uygun güreşmiyorlardı! Böylece kispet geliştirildi. Çıplak vücuta güreşmek imkansızdı ancak atalarımız islami kurallara göre maksimum çıplaklığı sağladı: Yalnızca göbek altı ve diz altı arasını kispetle örttüler. Yağlanınca meşinleşen dana ve malak derilerinden kapılan kispet bu spora cuk oturdu.
Zamanla yağlı güreş bir ritüel halini aldı. Peşrev işin içine dahil oldu. Tam kesin olmamakla beraber benim şahsi fikrim peşrevin Kırkpınar sonrası eklene eklene gelişme gösterdi. Zaten yağlı güreş, Kırkpınar efsanesi sonrası dini ve milli bir değer kazandı. Özünde bir kültür-fizik ve ısınma hareketleri bütünü olan peşrev aynı zamanda birçok dini alt mesajı da taşıyor ('topraktan geldik toprağa gideceğiz' veya rakibe 'sen benim ustamsın' anlamını ifade eden hareketler vb.)
yağlı güreşteki mevcut birçok öğe Kırkpınar'ın doğuşundan sonra yüzyıllar boyunca gelişerek günümüze geldi ancak yağlı güreşin doğuşu Güneybatı Anadolu'dur. Bu nedenle ki Elmalı Yağlı Güreşleri, kendisinden daha ünlü olan Kırkpınar'a göre daha eskidir.
Öncelikle bir konuyu açıklığa kavuşturalım: Yağlı güreşin tarihi ile Kırkpınar'ın tarihi farklıdır. Kırkpınar Yağlı Güreşleri Türkler'in Rumeli'ne geçtiği zamanlarda, yani 1361'de başlamıştır. Ancak o zamanlar yağlı güreşler zaten yapılıyordu. Ancak birçok kaynakta yağlı güreşin yalnızca Kırkpınar'dan ibaret olduğu sanılıyor.
Yağlı güreşin tam olarak ne zaman ortaya çıktığı bilinmemekle birlikte tahmini 12. yüzyılın başlarında, Batı Anadolu'nun fethinden sonra geliştirilmiştir. Türkler o zamana kadar karakucak güreşi yağıyordu. Keçi kılından pırpıtlar giyip, üst çıplak, ayaklarda bot (yada her neyse artık) varken güreş tutuyorlardı.
Bu arada, Batı Anadolu'da insanlar hem güneş hem de sivrisineklerin zararlı etkilerinden korunmak için günlük hayatlarında vücutlarına zeytinyağı sürüyordu. Haliyle güreş müsabakaları yaparken de vücutları yağlı oluyordu.
Yaygın iddia, Türklerin eski yunandan gelen güreşi bizans vasıtasıyla alıp geliştirdikleri yönündedir. Bazı kaynaklarda eski yunanlıların pankriaton isimli güreş türünü yaparken vücutlarını zeytinyağı ve kumla ovdukları belirtilmektedir ancak pankriaton güreş ve dövüş karışımı biraz sert bir spordur ve yağlı güreşin bundan esinlendiği biraz olasılık dışı.
Şurası bir gerçek ki atalarımızın Batı Anadolu'nun Bizanslı yerel halkından esinlendiği tek şey yağlanmak olmuştur. Tabii o zamanlar kafalarından tam olarak ne geçiyordu bilemeyiz ancak yağlanma fikrini orjinal buldukları muhakkak.
Yağlanara güreşmeye karar verildikten sonra tabii olay bunu geliştirmeye geldi. Eski Yunanlılar çıplak güreşirdi, Batı Anadolulular da büyük olasılık dini tesettüre uygun güreşmiyorlardı! Böylece kispet geliştirildi. Çıplak vücuta güreşmek imkansızdı ancak atalarımız islami kurallara göre maksimum çıplaklığı sağladı: Yalnızca göbek altı ve diz altı arasını kispetle örttüler. Yağlanınca meşinleşen dana ve malak derilerinden kapılan kispet bu spora cuk oturdu.
Zamanla yağlı güreş bir ritüel halini aldı. Peşrev işin içine dahil oldu. Tam kesin olmamakla beraber benim şahsi fikrim peşrevin Kırkpınar sonrası eklene eklene gelişme gösterdi. Zaten yağlı güreş, Kırkpınar efsanesi sonrası dini ve milli bir değer kazandı. Özünde bir kültür-fizik ve ısınma hareketleri bütünü olan peşrev aynı zamanda birçok dini alt mesajı da taşıyor ('topraktan geldik toprağa gideceğiz' veya rakibe 'sen benim ustamsın' anlamını ifade eden hareketler vb.)
yağlı güreşteki mevcut birçok öğe Kırkpınar'ın doğuşundan sonra yüzyıllar boyunca gelişerek günümüze geldi ancak yağlı güreşin doğuşu Güneybatı Anadolu'dur. Bu nedenle ki Elmalı Yağlı Güreşleri, kendisinden daha ünlü olan Kırkpınar'a göre daha eskidir.