13 Aralık 2010 Pazartesi

Efendi başpehlivan veda etti



Amatör futboldan aldığım tadı profesyonel futboldan almadığımı bilmek için kâhin olmaya gerek yok sanırım. Aynı şekilde ata sporu yağlı güreşi çok sevmeme karşın, sonradan uydurulan ve hiçbir felsefi yanı olmayan minder güreşinden açıkçası pek hazzetmem. Yağlı güreş ve amatör futbolun izleyici kitleleri birbirine de benziyor. Nasıl ki amatör futbolda eline çekirdeğini alan sabahtan başlayıp art arda 3-4 maç izliyorsa yağlı güreşlerde de öğlen 10.00-11.00 gibi çayırın kenarında konuşlanan ata sporu fanatikleri -ki bunları binlerle ifade ediyoruz, amatör futbola göre yağlı güreşin çok büyük bir takipçi kitlesi var- akşam saatlerine kadar güneşin altında müsabakaları takip ediyorlar.
Hoşgörünüze sığınarak bu haftaki yazımda futboldan biraz uzaklaşmak istiyorum. Geçen günlerde bir jübile vardı. Kocaeli’nin Gölcük ilçesinde düzenlenen güreşlerde, Kırkpınar başpehlivanlarından İrfan Şen aktif spor yaşamına son noktayı koydu. Hayatını futbol yazarak kazanan biri olarak hiç futbolcu idolüm olmadı (Bir tek Danimarkalı Mikkel Beck belki, onun da kariyeri erken bitti, daha sonra yazarım) ancak konu yağlı güreş olduğunda İrfan Şen’in benim için yeri ayrıdır. Halk içinde bilinen genel pehlivan modelinin aksine Şen, uzun boyu, rakiplerine göre daha ince ve atletik vücudu, çember sakalı, Karadeniz ve Kafkas halklarına özgü yüz yapısıyla hemen dikkat çeken bir isim... 1997 Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nde başaltı ikincisi olarak çıktığı baş kategorisinde bir kez üçüncülük kürsüsüne çıkarken, üç kez çeyrek finale yükseldi. Yalnızca bir kez ilk turda elendi (ki o da 2009’da Murat Gençtürk’le 1-1 biten puanlamada, son puanı Gençtürk aldığı için).
İrfan Şen yağlı güreşin bir güç mücadelesi değil, taktik savaşı olduğunu kanıtlayan en önemli isimlerden biri... Onu özel kılansa haksızlığa asla tahammül etmemesi, her daim hakkını araması... Örneğin 2005 Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nde ikinci tur kura çekimi öncesi pehlivanları seribaşı sistemine göre A ve B diye iki torbaya ayırmışlardı. 2004’te çeyrek finalist olan İrfan Şen, 2005’te B torbasına alınmasına tepki göstermişti. Şen’e bazı pehlivanlar da katılmış, boykot tehdidinde bulunmuştu. Daha sonra araya girildi, pehlivanlar boykot kararından vazgeçti. İrfan Şen hariç... Hakkından vazgeçmeye niyeti yoktu, o da o yıl ikinci turda Kırkpınar’dan çekildi. Yolluk ücreti alamayacağını bile bile... Ceza alabileceği ihtimalini bilmesine rağmen...
2002’de Alibeyköy’de Şen’in Antalyalı başpehlivan Hasan Tuna’yla yaptığı güreş sırasında ayağına kramp girmişti. Şen bunu hakeme söylemişti, ancak ne hakem oralı olmuş ne de üstündeki Hasan Tuna müsabakayı bırakmıştı. İrfan Şen bir şekilde kurtuldu ve hışımla hakemin üstüne yürüdü “Ayağıma kramp girdi diyorum, duymuyor musun?” diye... Hakem haksızdı, bir şey diyemedi tabii. Sonra da müsabaka sonuçlanmamasına karşın kızgınlıkla meydanın dışına doğru gitmeye başladı. Neyse bu sefer ikna edilmişti.
Şen’in kariyerindeki dönüm noktalarından biri 2000 yılıydı... Kırkpınar’da yarı finalde, Ahmet Taşçı’nın çırağı Mehmet ‘Cino’ Yılmaz’ı mükemmel bir oyunla açık düşürmüş ancak hakemler görmemişti. O zamanlar videodan itiraz da yoktu, müsabaka devam etmiş ve Mehmet Yılmaz galip gelmişti. Finale çıksaydı kariyeri başka noktalara gider miydi, asla bilemeyeceğiz.
Yağlı güreşlerden önce yapılan peşrevi bilirsiniz... Sadece ısınma amacıyla yapılmaz. Pehlivanlar üç adım geri, daha sonra üç adım ileri yürürler ve sağ dizi üzerine çökerler. Üç adım geri gitmek, ‘Hak, adalet, aşk karşısında boynumuz kıldan ince’ üç adım ileri gitmek de, ‘hedefimiz, amacımız, şehitlik, Hakk’ın rızası, insanların duası’ manasındadır. İrfan Şen, sadece rakipleriyle değil haksızlıkla, adaletsizlikle güreş tutmuş, efendiliğiyle sadece genç pehlivanlara değil, tüm sporculara örnek olmuştur.
Ve İrfan Şen omuzlar üzerinde bıraktı er meydanlarını... Hak ettiği şekilde... Yolun açık olsun büyük usta.



YAZI: EFKAN BUCAK
Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır